ÖCÜ MÜ GDO MU?



Okurların yarısının bu yazının sonuna kadar gidemeyeceklerini düşünüp son sözlerimi en başta yazmak istedim. Gelecek geliyor ve beraberinde bir çok yeniliği de beraberinde getiriyor. Tarımın geleceği de teknolojiden geçiyor. Tabi bu teknoloji sadece otonom traktörler ya da tarlaları gözetleyen dronlardan ibaret değil. GDO denince hemen akıllarda şeytani figürler, dünyayı yöneten aileler, küresel güçler beliriyor. Biraz olsun bunlardan bahsetmeye çalıştım. 30. Kattaki dairesinde Ege’de bir sahil kasabasın emekliliğini geçirme hayali kuran biri için bunlar oldukça mantıklı olabilir. Lakin dünyayı doyurmaya çalışmak arka bahçede domates biber ekmeye benzemez. Dünyada 200 kişinin gıdası 1 kişi tarafından üretiliyor. Nasıl aşı firmalarının kazanıyor olması aşı olmamıza engel değilse, tohum firmalarının da kazanıyor olması bu gıdaları tüketmemize engel değil. Özel sektör doğası gereği maksimum kar için çalışır, hepimiz gibi. Biz bu tartışmaları yaparken bir yerlerde birileri mesnetsiz iddialarla dolu kitaplar yazarak parayı cebe indirmekle meşgul. Üstelik bu kişilerin çoğu GDO hakkında en ufak bir eğitime sahip değil. Fakat dinleniyorlar işte, çünkü insanlar kulağa hoş gelen sözlerden çok hoşlanıyor. Bir yerlerde gerçeği söylemeye çalışanlara ise ya cahil, ya da kimden para aldın deniliyor. Diğer konularda da olduğu gibi lütfen sadece uzmanlara inanın. Mesela bu konuda da, bu konu üzerine kafa yoran biyologlara, ziraat mühendislerine, genetik mühendislerine… TV doktorlarından mümkün oldukça uzak durun, çünkü onlarda 8500 yıldır aynı olan buğdayın kromozomunu değiştirdiler ya da ıslah yapa yapa bitkilerin besin değerlerini düşürdüler deme gafletinde bulunabiliyorlar. Neredeyse bütün Amerika kıtasında GD bitkiler üretilmekte. Ve Avrupa da ABD’nin en büyük tarım şirketi olan Monsanto’yu satın aldıktan sonra kuralları esneteceğe benziyor. Bizse hala neleri tartışıyoruz. GD bitkilere karşı çıkıp, yediği payniri mayalayan GDO’lu bakteriye söz etmemekte nasıl bir çifte standartdır akıl sır ermiyor doğrusu. Şu korona günlerinde, küresel köy haline gelen dünyada, çoğu ülkenin gıda ihracatına kısıtlama getirmesi ve elde kalan malların çürümesiyle daha dayanıklı, geç bozulan GDO’lu ürünlerin önemi yeniden anlaşılmış olduğunu düşünüyorum. Dekara 80 kg veren karakılçık yerine 450 kg veren Meksika buğdayını ekmek size de oldukça mantıklı geliyordur umarım. Ve son olarak dikkat çekmek istediğim şey ise; (Center for Food Safety and Applied Nutrition CFSAN)Gıda Güvenliği ve Beslenme Merkezi,  (ASABE American Society of Agricultural and Biological Engineers) Amerikan Biyoloji ve Ziraat Mühendisleri Derneği, (US.FDA) Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi. Bu isimlerin bize anlattığı şey, canlıyla ilgilenen bütün mesleklerin etkileşimli çalışması gerektiği ve eşit değerde olduğudur. Ancak böyle çalışırsak Dünya ile rekabet edecek düzeye geliriz. Gelişmişlik yeniliklere karşı çıkarak değil, onların gelişimini desteklemekle olur. Aksi taktirde, diğer teknoloji alanlarında olduğu gibi 21. Yüzyılın teknolojisi olarak kabul edilen modern biyoteknolojide de Türkiye geri kalacak, teknoloji geliştiren ülkeler arasında yerini almak yerine teknoloji ürünü tohum geliştiren ülkelerin pazarı olmaya devam edecektir. (Nobel ödüllü bilim insanlarının Biyoteknoloji karşıtlarına bundan vazgeçmeleri için mektup dahi yazmışlardır)

Einstein’ın dediği gibi “insanların önyargısını kırmak, atomun çekirdeğini parçalamaktan zordur”


ISLAH

İnsanoğlu var olduğu günden beri hep daha iyiyi arzulamış ve bu uğurda çalışmıştır. Bugün yediğimiz iri şeftaliler, büyük ve dolu koçanlı mısırlar bu çalışmaların sonucunda oluşmuştur. Ekonomik yönden önemli olan türlerde genetik ve sitolojik esaslardan yararlanarak üretici ve tüketici istekleri doğrultusunda yeni çeşitlerin geliştirilmesine ıslah denir. Islahın insanların beslenmeleri kendilerine yarayan yabani bitkiler arasından seçin yapmaya (yapay seleksiyon) çalışmaları ile başladığı kabul edilir. Eskiden varyete (çeşit) bulunması şansa ve ıslahçının becerisine dayanırken, günümüzde modern ve teknolojik ilerlemeler sonucunda isteğe göre, kombinasyonların planlanması ve istenen özelliğin elde edilmesi mümkündür. Örneğin 1927’de Drosphylla (sirke sineği)’nde ve Stadler (1928) ise arpada X ışınlarının mutasyon etkisini keşfedilmiştir. Böylece hayvanlarda ve bitkilerde kalıtımsal değişimlerin oluşturulabileceği anlaşılmıştır. Buna mutasyon ıslahı denir. Çoğu kez zararlı olsa da radyasyon yoluyla ıslah edilmiş bu bitkilerden iki binin üstünde çeşit türetilmiştir. Bu bitkilerin üretimini en çok yapan üç ülke Çin, Hindistan ve Rusya’dır. Kim bilir belki de en son yediğiniz çekirdeksiz portakal bunlardan biridir.
Taksonomiye geniş katkılarda bulunmuş Linnaeus’yi, bezelyelerle ve arılarla yaptığı çalışmalarla bize kalıtımı açıklamaya çalışan, hatta genetik biliminin babası sayılan Mendel’i, seçilim ve evrim denince akla ilk gelen isim, Darwin’i anmadan geçmeyelim.

GDO NEDİR
Uluslararası Cartagena Biyogüvenlik Protokolü’nde biyoteknoloji: Rekombinant deoksiribonükleik asidi (DNA) ve nükleik asidin hücrelere ya da organallere doğrudan enjekte edilmesini içeren in vitro (canlı organizmadan izole olarak uygulanan) nükleik asit teknikleri, ya da geleneksel ıslah ve seleksiyonda kullanılmayan teknikler olan ve doğal fizyolojik üreme veya rekombinasyon engellerinin üstesinden gelen, sınıflandırılmış familyanın ötesinde hücrelerin füzyonu“ olarak tanımlanmıştır. Büyük ihtimalle insanların büyük çoğunluğu gibi sizde bu tanımdan pek bir sonuç çıkaramadınız. GDO tanımı yapılan biyoteknolojinin bir ürünüdür. 1953 yılında DNA’nın ikili sarmal yapısının ortaya konulması bir mihenk taşı olmuş ve biyoteknoloji çağına kapı aralamıştır.  Bu çağın en sık konuşulan konularından biri de GDO’dur. GDO’nun açılımı “Genetiği Değiştirilmiş Organizma” (İngilizce GMOs) demektir ve doğru kullanım “GDO’lu” yerine “GD bitki” olmalıdır.
Herkesin temel Biyoloji tahsili yok, herkes bu alengirli terimleri bilmek zorunda da değil. Öyleyse şöyle anlatalım; Elimizde kek yapmak için bir tarif var. Süt, şeker, yumurta, un vs. gerekli maddeler yazıyor. Başka bir tarifte ise çikolata yapmak için gerekli maddeler yazıyor. Su, yağ, pudra şekeri, süt, kakao vs. Çikolata tarifindeki kakaoyu alalım, kek tarifindeki listenin en altına yazalım ve tarifi uygulayıp kekimizi yapalım. Tebrikler, fırından mis gibi kokan “tarifi değiştirilmiş kek” çıktı. İşte anlamak bu kadar basit, GDO tam olarak budur.
Genomuna biyoteknolojik yöntemlerle başka bir organizmadan gen aktarılmış bitkiye ‘’Transgenik’’ bitki (GDO olarak andığımız) adı verilmektedir.  Transgenik bitkiye aktarılan genin orijini genin aktarıldığı bitki ile melezlenemeyen başka bir bitki türüne ait bir bitki olabileceği gibi, bir hayvan veya bir bakteri gibi bitkiler alemi dışındaki diğer alemlerden bir organizma da olabilmektedir. Bir bitkiye aynı türün başka bir bitkisinden veya türün melezlenebildiği yakın akraba başka bir türden gen aktarılarak elde edilen bitkiye ‘’Cisgenik’’, genomuna herhangi bir gen eklemeden genetik düzenleme teknikleri ile genomu yeniden düzenlenmiş olan bitkilere ise ‘’Subgenik’  bitki adı verilmektedir. Bu henüz çok yeni bir teknik olup patenti Çinli bilim insanları tarafından 2014 yılında alınmıştır ve GDO olup olmadığı tartışılmaktadır.

TARTIŞMALARIN KAYNAĞI
1972'de Paul Berg ilk kez rekombinant DNA molekülünü üretti, bir yıl sonra ilk transgenetik (G.D.O.) bakteri yapılmıştı. (Bakteri plazmiti ve istenen geni taşıyan DNA izole edilir ve restriksiyon enzimiyle kesilir. Ardından kesilen gen DNA Ligaz ile plazmite yapıştırılır. Elde edilen rekombinant DNA bakteriye aktarılır, ve bakteri uygun koşullarda çoğaltılır.) Bir sağlık şirketi 1978'de e.coli bakterisinin genetiğini değiştirerek ona daha önce domuz gibi hayvanlardan az ve zor alınan insülini ürettirmeyi başardı. 1983'te farklı bilim insanları GDO'lu bitkiler üzerine çalışmalarını hızlandırdı ve 1995'te ilk GDO'lu mısır tohumları toprağa serpildi. Sonraki yıllarda bu çalışmalar katlanarak ilerledi tabi. 1998'de GDO üzerine kurallar konulmaya başlandı. Transgenetik, soğuk su balığından aldığımız genle soğuğa dayanıklı buğday, böcek öldüren bakterideki genle böceklere dayanıklı fasülye, vitamin sentezleyecek tarifi barındıran genle altın pirinç, ateş böceğinden aldığımız genle karanlıkta parlayan bitkiler, rengarenk çiçekler, dayanıklı, ucuz, besleyiciliği yüksek ürünler yapmamızı sağladı. 1980'de petrolü parçalayan bakteri üretildi ve ilk kez bir canlının patenti alındı.
Bugünün savaşlarının geçmişin silahlarıyla kazanılamayacağının herkes farkındadır umarım. Malthus isimli İngiliz ekonomist ve istatistikçi 1798 yılında yazdığı “Essay on Population Growth” adlı çalışmada nüfus artışının geometrik, gıda kaynakları artışının ise aritmetik olduğunu ve bu böyle giderse insanlığın birkaç yüzyıl içerisinde bir felaketle karşılaşacağını öngörmüştü. Dünya nüfusunun 2025’te 8 milyar, 2050 sonrasında ise 9 milyar olacağı tahmin edilmekte. Buna karşın dünyanın yüzölçümü artmıyor, aksine ekilebilir alan her geçen gün azalıyor. Bu sebepten dolayı insanlar yeni çözümler aramakta. Yeni sayılabilecek bir yöntem de yediğimiz gıdaların genetiğini değiştirip, istediğimiz özellikleri laboratuvar ortamında onlara kazandırmak. Tabi bu da her yeni şey gibi envaiçeşit tartışmalara konu oluyor. Ve yine her yeni şey gibi bunu konuşanlar gerçek uzmanlar değil, televizyonların tanıdık yüzleri oluyor. Hal böyle olunca ipe sapa gelmez binlerce yanlışın ağızdan ağıza yayılıp gezmesi yadırganacak bir durum olmasa gerek.
Dünyanın en büyük tarım şirketi olan Monsanto, 1996 yılında soya fasulyesi başta olmak üzere, mısır, kanola, pancar, pamuk, yonca ve buğdayın genetiğini değiştirip “Roundup Ready” adı altında topladı. Bu bitkiler Glifosat içeren Roundup herbisitine dirençliydi. Çiftçiler bitkilerinin üzerine bu herbisiti (yabancı ot öldürücü) atıyor ve ektikleri ürünler dışında bu bitkileri sömüren bütün yabancı otlar ölüyordu. Fakat geçen yıllar sonunda yabancı otların bu herbisite direnç gösterdiği ve herbisitin kanserojen olduğu görülünce Glifosat yasaklandı. Daha sonra Monsanto “Roundup Ready xTend” adındaki yeni ürününü piyasaya sürdü. Bu bitkiler hem Glifosat’a, hemde “Dicamba” herbisitine karşı dirençliydi. Fakat buradaki en büyük sorun da, Dicamba’nın  çok uçucu bir madde olup çok geniş yayılım alanı göstermesiydi. Hatta 2019 sonunda bir şeftali üreticisi şirkete, bu ilacı kullanmamasına rağmen ürünlerinin zarar gördüğü için dava açmış ve yüklü miktarda tazminat almıştır. Bu olaylar sonucunda GDO ve pestisit tartışmaları çok büyük bir şekilde alevlendi.



GDO HAKKINDA NE KADAR BİLGİLİYİZ

Türkiye’den iki farklı üniversite Ziraat Fakültesi (Bahçe Bitkileri, Bitki Koruma, Tarım Ekonomisi, Tarım Makinaları ve Teknolojileri Mühendisliği, Tarımsal Yapılar ve Sulama, Tarla Bitkileri, Toprak Bilimi ve Bitki Besleme, Zootekni) ve Fen Fakültesi (Kimya, Biyoloji) öğrencilerine GDO hakkındaki bilgilerini ölçmek için bir dizi anket yapmıştır.

Fen Fakültesi öğrecilerine sorulan sorular ve alınan cevapların oranı şunlardır; Transgenik ürünler tarımsal ilaç kullanımını azaltır sorusuna %32.2 Evet %25 Hayır, Transgenik ürünler insan vücudunda toksik etki gösterir sorusuna %45.8 Evet %13.4 hayır, Transgenik ürünler ekosistem. tür dağılımını ve dengesini etkiler sorusuna %88.2 Evet %9.5 hayır, Transgenik ürünlerle dünyadaki açlık önlenebilir sorusuna %25.7 Evet %39 Hayır, GDO’lu ürünlerin kullanımı insanlar için zararlıdır sorusuna %68 Evet %10.2 Hayır, Transgenik ürünler son zamanlarda marketlerde bulunmaktadır sorusuna %85.5 Evet %6.7 Hayır, Transgenik ürün üretimi ülkemizde serbesttir sorusuna %38.9 Evet %17.7 Hayır, Ülkemizde devlet kurumlarınca transgenik ürünlerle ilgili uygun düzenlemeler yapılmaktadır sorusuna %30 Evet %21 Hayır cevabını vermişlerdir.

Ziraat Fakültesi öğrencilerine sorulan sorular ve alınan cevaplar şunlardır. GDO’ların insan sağlığı ve çevre açısında zararlı olduğunu düşünüyor musunuz?’ sorusuna %85.9 oranında ‘Evet’ cevabı verdikleri, ‘GD bitki ya da gıdaların üzerinde GDO’lu olduğunun belirtilmesi durumunda satın alır mısınız?’ sorusuna ise %72.1 oranında ‘Hayır’ cevabı verdikleri tespit edilmiştir. ‘Sizce günümüzde kanser ve şeker hastalıklarının bu kadar yaygınlaşmasında GDO’ların doğrudan bir katkısı var mıdır?’ sorusuna ‘evet’ diyenlerin oranı %63.5 olurken, ‘GD bitki ya da gıdalar güvenli midir?’ sorusuna %72.0 oranında ‘Hayır’ olarak cevaplamışlardır. ‘GD bitki ya da gıdaların üzerinde GDO’lu olduğunun belirtilmesi durumunda satın alır mısınız?’ sorusuna %72.1 oranında ‘hayır’ cevabı verilmiştir. ‘GDO kullanımının sigara ya da cep telefonu kullanımına göre insan sağlığına daha zararlı olduğunu düşünüyor musunuz?’ sorusuna ‘evet’ diyenlerin oranı %41.3 olurken, ‘GD bitki ve gıdaların, yanlış zaman ve ölçüde kullanılan tarım ilaçlarından daha tehlikeli olduğunu düşünüyor musunuz?’ sorusuna ‘evet diyenlerin oranı %45.9 olarak tespit edilmiştir. ‘Modern Biyoteknolojik yöntemlerin (örneğin transgenik bitkiler) tarımsal üretimde kullanılması sizce doğru mu?’ sorusuna ‘fikrim yok’ diyenlerin oranı %32.0, ‘Modern Biyoteknolojik yöntemlerin tıp alanında (örneğin şeker hastaları için insülün üretiminde) kullanılması sizce doğru mu?’ sorusuna ‘evet’ diyenlerin oranı %64.7 olarak tespit edilmiştir. ‘GD bitki ya da gıdaların ülkemizde üretim ve satışına izin verilmeli mi?’ sorusuna ‘hayır’ diyenlerin oranı %64.3 olduğu halde, ‘GD bitki ve GD gıdaların günümüzde marketlerde satıldığını düşünüyor musunuz?’ sorusuna ‘evet’ diyenlerin oranı %85.3 olarak belirlenmiştir. ‘GD bitki ya da gıdaların etiketlenmesi tüketici olarak sizi rahatlatır mı sorusuna ‘evet’ diyenlerin oranı %66.8 olurken ‘GD bitkiler sayesinde birim alandan daha fazla ürün alınabileceğini düşünüyor musunuz?’ sorusuna ‘evet’ diyenlerin oranı %63.4 olarak tespit edilmiştir. ‘Ülkemizde gıda amaçlı olmayan Transgenik bitki yetiştiriciliğine sizce izin verilmeli mi?’ sorusuna katılımcıların %48.3’si hayır olarak cevap vermişlerdir. ‘İthal tarımsal ürünlerde GDO olduğunu düşünüyor musunuz?’ sorusuna ankete katılan kişilerin %72.0 ‘evet’ olarak yanıtlamıştır. ‘Sizce tarımsal üretimi artırmanın alternatif yolları aşağıdakilerden hangisi olabilir?’ sorusuna ‘ekim alanlarını artırmak’ diyenlerin oranı %52.9, ‘daha fazla gübre ve ilaç kullanmak’ diyenlerin oranı %3.4, ‘biyoteknolojik yöntemleri kullanmak’ diyenlerin oranı %35.6, ‘ithalat yapmak’ diyenlerin oranı %0.6, ‘hiçbir fikrim yok’ diyenlerin oranı ise %7.5 olarak tespit edilmiştir. Ve işte bomba bu soruda patlıyor: ‘Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO), Genetiği Değiştirilmiş (GD) Bitkiler, Transgenik Bitkiler ya da GD Gıdalar hakkında yeterli bilgiye sahip olduğunuzu düşünüyor musunuz?’ sorusuna ‘hayır’ diyenlerin oranı ise %55.4 olarak tespit edilmiştir. Öğrencilerin yarısından fazlası GDO hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığını itiraf ettiği halde kendinden çok emin bir şekilde soruları yanıtlamaya devam ediyor.

Benim yaptığım her kesimden katılımcılı anketlerde ise, katılımcıların %51’i GDO’nun zararlı ve yasaklanması gerektiğini, %26’sı yararlı ve kullanılmasını gerektiğini belirtirken, %23’lük kısım kararsız olduğunu ve yine %70’i geçkin katılımcı GDO dendiğinde akıllarına ilk tarım, gıda ve bitki geldiğini söylemiştir.

Eletronik ve tıp gibi diğer bilim dallarına ait teknolojik yöntemleri kolayca kabul edip günlük hayatlarına kolayca adapte edebilen eğitimli genç nüfusun biyoteknolojik yöntemlerle geliştirilen GDO’lara karşı yetersiz bilgiye sahip olması ve özellikle bu teknolojilerin geliştirildiği ve uygulandığı fakültelere mensup öğrencilerin toplumun diğer kesimleri ile benzer şekilde düşünüyor olmaları oldukça dikkat çekicidir.

Çalışma sonuçları, yüksek eğitim seviyesine sahip, yeni teknolojiler ile bu teknolojilerin ürünlerini kabullenme ve kullanma konusunda çok istekli olan üniversite öğrencilerinin GDO konusundaki yaklaşımlarının belirsiz ve konu ile ilgili bilgi birikimlerinin ise yetersiz olduğunu göstermiştir. Çözüm önerisi ise Üniversiteler öğrencileri GDO konusunda daha fazla bilgi ile donatmalıdır ve Fakültelerde verilen müfredat içerisine biyoteknoloji ve ürünleri ile ilgili doyurucu bilgi koyulmalıdır şeklinde olmuştur.


KOMPLO TEORİLERİ VE BİZ

Öncelikle şunu belirtmemiz gerekir. Her ne kadar bazı gruplar karşıtlığı sağlık ve ekoloji üzerinden yürütüyormuş gibi gözüküyor olsa da asıl sebep, ekonomik, sosyal ve politiktir. GDO karşıtlarının yanlış beyanlarına dayanarak gazete ve televizyonda sürekli yer bulan balık geni aktarılmış çilek, tavuk geni aktarılmış patates, kolera geni aktarılmış domates veya akrep geni aktarılmış pamuk gibi hayalî ürünler dünyanın hiçbir ülkesinde yetiştirilmemektedir. Bazen “GDO yiyen fareler kısır oldu”, bazen de “GDO dinimizce haram” gibi söylemlerle ortaya çıkar, ara ara ülkemizdeki hiç olmayan GDO’lu ürünleri tespit eder bu örgütler. Bazen “GDO ata tohumlarının sonunu getiriyor a dostlar” derler, yediğimiz çoğu şeyin Amerika kaynaklı olduğunu, domatesin bu topraklara 19. Yüzyılda geldiğini ve Fatih Sultan Mehmet’in hiç pilav üstü kuru ve yanında patates kızartması yemediğini bilmeden… Bazen “GDO bizi küresel şirketlere mahkum edecek, insanlığın sonunu getirecek, bunlar hep öjenizm planları” derler. Halkta, karşıtlara “vay be, helal olsun”, destekçilere ise “madem zararı yok Avrupa’da niye yasak” gibi cevabı kolay sorular yöneltir, ama kimse verilen cevapları dikkate almaz. Bu sırada GDO ne hayatında duymamış kimseler de içi yalanlarda dolu kitaplar yazarak ceplerini doldururlar. Okumayı sevmeyen, kandırılması kolay olan bazı milletler bu tarz komplo teorilerine hemen inanırlar. Bugün yine sıkça tartışılan konu 5G teknolojisinin zararlarıdır. Önceki nesil iletişim teknolojilerine karşı çıkmayan biz ve bize benzer bazı halklar nedense birden vahiy gelmiş gibi bu teknolojiye, kesinlikle zararlıdır diyen hiçbir çalışma olmamasına rağmen karşı çıkmaya başladılar. Aslında yalan sosyal medya gönderileri dışında, başka kaynaklardan da bu konuları araştırsak, biraz şüpheci olsak, çığ gibi büyümüş yalan ve infiallerin altından, tıpkı önceki iletişim teknolojilerini ABD, 5G’nin ise Çin tarafından geliştirilen bir sistem olduğu gibi küçük ama doğru bilgi kırıntıları görülebilir yapbozun parçalarını kendimiz birleştirmeye çalışabiliriz. Tabi ki de neyin ne olduğunu bize zaman gösterecek.

  İnsanlar komplo teorilerine neden inanır?

·        İnsanların komplo teorilerine inanmalarının sebeplerinden biri, topluma uyum sağlama istekleridir. Sosyal canlılar olan insanların toplumdaki statüleri, doğruyu biliyor veya söylüyor olmalarından çok daha önemlidir. Dolayısıyla, inanç ve eylemlerimizi sürekli olarak bulunduğumuz grup ile karşılaştırır ve modifiye ederiz. Bu durumda, eğer sosyal grubumuz bir şeye inanıyorsa biz de bunu takip ederiz.
·         
İnsanları komplo teorilerinden vazgeçirememe nedenlerimizden biri ise, insanların kendi duymak istedikleri şeyleri dinlemeye daha yatkın olmalarıdır. İnsanlar kendi düşünceleri ile örtüşen verilere inanmaya, kendi düşünceleri ile zıtlaşanları ise görmezden gelmeye daha yatkındırlar. Bu durum öyle bir hal alabilir ki, insanlar kendi düşünceleri ile zıtlaşan verilerden hoşlanmaz hale gelebilir ve kendi düşüncelerine daha da saplanabilirler.
·         
Komplo teorilerine inanan insanların fikirlerini değiştirmek için uygulayabileceğiniz yöntemlerden biri ise, kendi görüşünüzü anlatmak için öyküler kullanmanızdır. İnsanlar, tartışmalardan ya da tanımlayıcı diyaloglardan ziyade, kendilerini öykülere kaptırırlar.


GERÇEKTEN ZARARLI MI

Bu yazıyı okuduğunuz telefon ya da bilgisayar ne kadar zararlıysa, nasıl kullanıldığına bağlı olarak GDO da o kadar zararlıdır. Biyoteknoloji karşıtları halâ “Brezilya fındığı geni içeren soya alerjik olduğu için marketlerden toplatıldı” iddiasında bulunmaktadırlar. Konu biraz tarafsız gözle incelendiğinde görülebileceği üzere, Brezilya fındığından izole edilen 2S albumin geni aktarılmış soya fasulyesi geliştirilirken, Nebraska Eyalet Üniversitesi tarafından yürütülen bilimsel gıda güvenliği testlerinde, alerjik etkileri olabileceği ortaya konduğundan, hiçbir zaman piyasaya sürülmemiştir. Bu nedenle, iddia edildiğinin aksine hiçbir zaman marketlerde bulunmamış ve raflardan toplanması söz konusu olmamıştır. Nitekim, Avrupa Birliği ülkelerindeki kamuoyu endişelerini giderebilmek amacıyla, AB üyesi 13 ülkeden 65 bilim insanının katılımıyla, 11,5 milyon Euro harcanarak yürütülen ve 3,5 yıl süren ENTRANSFOOD araştırma programı, halen üretilip tüketilmekte olan genetiği değiştirilmiş ürünlerin insan sağlığı açısından klasik yöntemlerle elde edilen ürünlerden daha tehlikeli olmadığını ortaya koymuştur. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Gıda ve Tarım Örgütü’ne (FAO) göre, geleneksel yöntemlerle geliştirilmiş gıda ürünlerinde ve hazır gıdalarda genellikle hiçbir ileri alerji testi yapılmazken, GDO’lu gıdalar bu testlerden geçirilerek değerlendirilmektedir. WHO ve FAO raporları ile gösterilen, şu an pazarda olan GDO’lu gıdaların tüm testlerinin yapıldığı ve hiçbir alerjik etki gözlenmediğidir. Risk değerlendirmeleri sonucunda alerjik etki gözlenmiş olan ürünlerin pazara sunumuna izin verilmemekte ve başvurular geri çevrilmektedir.

Gıdalardaki çeşitli kökenden DNA parçacıklarına (örn; bitki, hayvan, mikroorganizma, virus) maruz kalan bağırsak astarındaki somatik epitel hücrelerin, devamlı olarak dökülmesi ve yenilenmesi ile vücuttan atılacağı ve bu nedenle sağlık açısından önemli bir risk oluşturmayacağı düşünülmektedir. Ancak yapılan çalışmalar, mısırla beslenen sığır ve tavuklarda mısır kloroplast DNA’sının çeşitli dokulara girdiğini göstermiştir. Yine fareler üzerinde yapılan deneysel araştırmalarda çift zinzirli M13 bakteriyofaj DNA ile beslendikten birkaç saat sonra incelenen farelerde DNA fragmentlerinin tamamen parçalanmadığı, kan dokusu ve diğer çeşitli dokulara ulaştığı ve fare DNA’sına kovalent olarak bağlandığı tespit edilmiştir. Ayrıca hamile farelere yedirildiği zaman transplasental transferin olduğu görülmüştür. Tüketilen gıdalardaki DNA’nın somatik hücreler tarafından alınması gösterilmiş olmasına rağmen şimdiye kadar eşey hücrelerinde bu durum kanıtlanamamıştır. Burada yine bir ekleme yapalım. Bazı araştırmalar bizim severek tükettiğimiz çikolatanın evcil hayvanlar için adeta bir zehir olduğunu yazmakta. Yani her gıda her türde aynı etkileri yaratmıyor.


GENETİĞİMİZİ BOZACAK MI

GDO’lu bitki esas itibariyle doğadakinden pek de farklı olmayan moleküller içermektedir. İnsanoğlu dünya üzerinde var olduğu günden beri hayvansal ve bitkisel ürünlerle beslenmekte, dolayısı ile her gün DNA ve protein tüketmektedir. 80,000 geni olan buğdaya iki gen aktarılması, yaklaşık %0,0025 oranında bir değişiklik meydana getirebilmektedir. GDO’lu olsun veya olmasın, besin olarak aldığımız her ürün, önce bir yerlerde satın alınmayı bekler, sonra belki pişer, çeşitli işlemlerden geçer, ağzımızda mekanik (dişler) ve kimyasal (tükürük salgısındaki enzimler) olarak parçalanmaya başlar, ardından mide özsuyundaki enzim ve asitlerle daha da ufak parçalara ayrılan bu besin maddeleri (amino asitler, nükleik asitler vs) ince bağırsaktaki hücreler tarafından alınarak kana karışır ve diğer organlar tarafından metabolizmaya alınırlar. Şekere dönüşmüş pancarın hala GDO’sundan bahsetmek mümkün müdür?  Bitkisel veya hayvansal gıdalarla alınan genlerin bütün olarak insan bünyesine geçtiği şimdiye kadar görülmemiştir, fakat bazı mikro parçacıkların vücuda geçmesi teorik olarak mümkündür. Dolayısıyla uzun vadeli genetik etki oluşturma tezi bilimsel dayanaktan yoksundur.


BASINDA GDO

Sağ ve sol cenahtan birer ve dönemin popüler iki gazetesinin (Zaman, Sabah, Cumhuriyet, Hürriyet) altı yıl boyunca GDO ile ilgili yaptıkları 368 haber incelenmiştir. Yaptıkları haberlerde Hürriyet ve Zaman çoğunlukla uzmanları, Cumhuriyet ise siyasetçileri kaynak gösterirken, Sabah gazetesi yaptığı haberlerin çoğunu kaynaksız paylaşmıştır. Cumhuriyet gazetesinde kaynak gösterilen siyasetçilerin neredeyse hepsi ana muhalefet partisinin milletvekillerinde oluşurken, Zaman gazetesinin siyasetçileri kaynak gösterdiği haberlerin kaynak kişileri genelde iktidar kanadına yakın siyasetçilerden oluşmaktadır. Yapılan haberler en çok risk, politika ve ekonomi çerçevesindeyken, en az haber etik, fayda ve bilim çerçevesinde yapılmıştır. Bütün gazeteler haberlerinde denetim konusunu ön plana çıkarmışlardır. Halkın tepkisi medyada yer bulan haberlere göre oluştuğundan bu çalışma oldukça önemlidir. On yıl kadar önce yapılan bu çalışmada medyanın tarafsız haber yapma konusunda sınıfta kaldığı aşikar. Ve geçen on yılda da medya özgürlüğünün kısıtlanma başta olmak üzere bir çok sebep dahilinde işlerin pek iyiye gitmediği görünmekte.

İNANÇLARIN BAKIŞI

Bazı insanlar, tüketici seçme hakkının ihlâli, GDO’ların doğal benzerlerinden ayırt edilememesinin yanı sıra kişisel, etik, kültürel ve estetik sebeplerle GD gıdalara karşı çıkmaktadır. Genetiği değiştirilmiş ürünler bazı inanışlarda etik sorunlara da neden olmaktadır. Örneğin; Müslümanlar, Hindular ve Yahudiler gibi bazı inanç grupları, içinde böcek, hayvan ve insan geni olan meyve ve sebzelerden uzak durmak istemektedirler. Özel dinsel yiyecek kuralları olan Müslümanlar ve Yahudiler, genetik olarak değiştirilmiş gıdaların dinsel kısıtlamalarına aykırı olmadığından emin olmak istemektedirler. Örneğin; hem Müslümanlar hem de Yahudiler domuz geni taşıyan tahıllara karşıdırlar ve genellikle helal ve koşher gıdalarda bu özelliğin olmamasında ısrarlıdırlar. Benzer şekilde bazı vejetaryenler, hayvan geni içeren meyve ve sebzelere karşı olabilmektedirler
Malezya Fetva Merkezi, Kuveyt merkezli Tıp Bilimleri İslami Kuruluşu (IOMS) İslam Fıkıh Akademisi,  Amerika İslami Gıda ve Beslenme Kurulu (IFANCA) ve buna benzer ulemaların fikirleri arasında bazen ayrılıklar olsada  çıkan sonuç şu şekilde olmaktadır; Genetik modifikasyon hususunda genel bir ilke olarak, şer’i prensiplere aykırı düşmediği ve insanlık ve tabiat için olumsuz neticeler vermediği müddetçe bitkiler veya hayvanlar üzerinde birtakım değişiklikler yapılması caizdir. Hatta hastalıklar ile zararlı ot ve böceklere karşı direnç sağlanması, besin kalitesinin arttırılması gibi belki de geleneksel ıslah yöntemleri ile elde edilemeyecek başarıların gen teknolojileri ile elde edilmesinin önünün açılması da gereklidir. Fakat konuyu değerlendirmede, ilgili uygulamaların zararının faydasından fazla olmaması anlamında maslahat-mefsedet dengesi en önemli meşruiyet kriteri olacaktır. Ayrıca bu uygulamaların tabiatın dengesini ve yaratılışı bozmaması, insan onur ve haysiyetini çiğnememesi, temel ahlaki değerleri ve dinin maksatlarını ihlal etmemesi de gerekmektedir.
Fakat yapılan çalışmalarda şu ayetlere de vurgu yapılır;
“Allah o şeytana lanet etti ve o da: ‘Andolsun senin kullarından belirli bir pay alacağım, onları mutlaka saptıracağım, onları boş kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, onlara emredeceğim de Allah'ın yaratışını değiştirecekler’ dedi. Kim Allah'ı bırakıp da şeytanı dost edinirse, şüphesiz o, apaçık bir ziyana uğramış olur”1 ve “O, dönüp gitti mi (yahut bir iş başına geçti mi) yeryüzünde ortalığı fesada vermek, ekinleri tahrip edip nesilleri bozmak için çalışır. Allah bozgunculuğu sevmez”2,  “İnsanların kendi işledikleri sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır. Dönmeleri için Allah, yaptıklarının bazı kötü sonuçlarını dünyada onlara tattıracaktır”3 (1 en-Nisâ, 4/118-119. 2 el-Bakara, 2/205. 3 er-Rûm, 30/41.)


GENETİK SAÇILMA ve PATENT

2004 yılında Kanadalı iş adamı ve çiftçi Percy Schmeiser’e Monsanto tarafından dava açıldı. Schmeiser o saate kadar GDO ne benim ondan bile haberim yoktu dese de paçayı kurtaramaz ve Kanada Yüksek Mahkemesi Schmeiser’in Monsanto’ya tazminat ödemesi gerektiğini hükmeder. Nedeni ilginç ve olaylar tam bir yılan hikayesi. Sürekli bir karşı dava vs. 1998 yılında Schmeiser, yol kıyılarında, hendeklerde ve elektrik direklerinin altında bulduğu kanolaları alır ve yetiştirmeye başlar. Monsanto bu kanolaları hiç satmadığı tespit eder, adeta bir baskın düzenler ve satmadığı kanolaları Schmeiser’in bahçesinde yakalar. Ardından bunların patenti bana ait değip daha sonra Belediye başkanı olacak Schmeiser’e dava açar, olaylar gelişir. Bu gıdalar ne kadar canlı olursa olsun bir biyoteknoloji ürünü, ve firmalar bunları geliştirmek için milyarlarca dolar para harcıyorlar.
GDO’nun yine en büyük risklerinden biri de, GD bitkinin GD olmayan bitkiyi döllemesi ya da bitkiyle döllenip ekolojik dengeyi bozmasıdır. Bahsedilen olay 2000’lerin başında geçmekte ve ekim sahasını izole etmekle bu sorun ortadan kaldırılabilir.
 
ıslah çalışması
NERELERDE ve NEDEN GDO

  • Calgene Şirketi’nin ürettiği Flavr Savr domatesleri ABD Gıda ve İlaç İdaresi (US FDA) tarafından onaylanan ilk genetiği değiştirilmiş üründür. Bu domatesler olgunlaşma, yumuşama ve çürüme işlemleri geciktirilerek uzun bir raf ömrüne sahip olan bitkilerdir. Olgunlaşma ve yumuşama, büyük ölçüde, meyve hücreleri tarafından etilen üretimine bağlıdır. Etilen üretiminde rol oynayan genlerin kontrol edilmesi veya farklı bir strateji olarak hücre duvarını bozan bir enzim olan poligalakturonaz enziminin baskılanarak pektin yıkımının ertelenmesi ile meyve ve sebzelerdeki olgunlaşma geciktirilebilmektedir. Böylece koku, lezzet, yumuşaklık/sertlik derecesi gibi yüksek kalitede organoleptik özellikler ve daha uzun raf ömrü sağlanabilir.
  • Chilton ve arkadaşlarının (1977) çift çenekli bitkilerde gövde taç tümörüne neden olan Agrobacterium tümefaciens’in bu tümür oluşumunu içersinde bulunan Ti plasmidinde yer alan T-DNA bölgesini bitkiye aktararak gerçekleştirdiğini keşfetmeleri ile transgenik bitkilerin elde edilmesine giden yol açılmıştır. İlk transgenik bitki 1982 yılında antibiyotiğe dayanıklılık geni aktarılmış tütün bitkisi olmuştur. Transgenik bitkilerle ilgili ilk tarla denemeleri Fransa ve ABD’de 1986 yılında herbisite tolerans geni aktarılmış tütün bitkisi ile yürütülmüştür. 1987 yılında Bacillus  thuringiensis bakterisinden bazı böceklere toksik etki gösteren toksik proteinlerin üretiminden sorumlu genleri aktararak böceğe karşı dayanıklı tütün bitkisi üretmek üzere Belçika’da bir şirket kurulmuştur.
  • Pirincin en çok tüketildiği Güney ve Güneydoğu Asya’da 5 yaşın altındaki çocukların % 70’i A vitamini eksikliği çekmektedir ve bu durum birçoğunun sağlığının bozulmasına ve kör olmalarına neden olmaktadır. Fotosentez için gerekli bir pigment olan beta karoten, pirinç bitkisinin yeşil dokusunda bulunmakla beraber tohum gibi fotosentez yapmayan dokularda genellikle bulunmamaktadır. Tohum hücrelerinin beta karoten üretmesi için pirinç bitkisinin genomuna, beta karoten sentezinde anahtar enzimlerden sorumlu olan üç gen aktarılmıştır. Gen aktarımlı bu pirincin daneleri parlak sarı-yeşil renkte olduğu içinde bu ürüne “altın pirinç” adı verilmiştir.
  • GDO’ların karbohidrat içerikleri artırılarak ketçap, domates sosu vb. yapmak için gıda işlemede kullanılacak domateslere yoğun içerik kazandırılabilmektedir. Monsanto Şirketi tarafından üretilen nişasta içeriği artırılmış Russert Burbank patatesleri ile kızartma işlemi sırasında daha az yağ çeken, pişirme süresi ve maliyeti azaltılmış patates üretimi sağlanmıştır.
  • Patates, soya ve mısır gibi bitkisel ürünlerin çoğuna Bacillus thuringiensis’in (Bt) insektisidal (böcek öldürücü) potansiyele sahip bir geni aktarılarak böceklere karşı dirençli Bt bitkiler elde edilmiştir. Bt proteini mısır kurdu, patates böceği gibi böceklere karşı toksik olmakla beraber insan için toksik değildir ve mide asidi ile parçalanmaktadır. Bitkilere bu proteini üretme özelliğinin kazandırılması kimyasal insektisit ihtiyacını ortadan kaldırır ve böylece bu insektisitlerin hedefi olmayan arı, predatör gibi böceklerin zarar görmesi de engellenir. İnsektisidal Bt proteininin bitkinin dokularında üretilmesi ile bitkinin bütün kısımlarına ulaşmayan kimyasal insektisitlere göre daha etkili bir böcek kontrolü sağlanabilir.
  • Genetiği değiştirilmiş hayvanlar elde etmek için yetişkin bir koyunun meme bezi hücresinden Dolly adlı kuzunun klonlanması önemli bir adım olmuştur. Genetiği değiştirilmiş hayvanlar biyomedikal araştırmaların çoğu alanlarında gerekli olmuştur. Örneğin; Polly isimli ilk genetiği değiştirilmiş kuzuya, insanlarda eksikliğinde hemofiliye neden olan kan pıhtılaştırıcı faktör-9’u kodlayan insan geni aktarılmıştır. Böylece bu proteinin hayvanın sütünde ticari olarak bol miktarda üretilmesi sağlanmıştır.
  • Genetiği değiştirilmiş hayvanların gıda amaçlı kullanımında ise et verimlerinin artırılması, büyüme hormonu üretimini teşvik eden genin aktarılarak ineklerde süt üretiminin artırılması, peynir üretimi için kazein miktarının artırılması veya laktoza duyarlı tüketiciler için laktozun sütten çıkarılması gibi süt içeriğinin değiştirilmesi gibi faydalar sağlanabilir. Ayrıca düşük kolesterollü yumurta üreten kümes hayvanları elde edilebilir. Ayrıca sazan, kedi balığı, somon, kiremit balığı, başta olmak üzere yaklaşık 20 çeşit balıkta büyüme artışı ya da soğuk koşullara dayanıklılık artışı sağlayan genlerin aktarımı çalışmaları devam etmektedir
  • İnsan antikoru içeren bitkiler, yaygın olan hastalıklara karşı aşı için pahalı olmayan ve genetik materyal sağlayacak tohumlarında da bu materyali taşıyacaklardır. Ayrıca bu bitkisel aşılar uzun bir raf ömrü ve stabil bir depolama kapasitesine sahip olacaklardır. Bazı insan genleri, deneysel biyoilaçları büyük miktarlarda üretmek için bitki kromozomuna ilave edilmişlerdir. Tütün ve patates,  insan serum albumini üretmek için; kolza tohum yağı ve Arabidopsis, insan nörotransmitteri, löenkefalin ve monoklonal antikorlar üretmek için değiştirilmektedir. Son zamanlarda diyabet hastalarının insülini iğne yoluyla alması yerine ağız yoluyla alabilmesi için bitkilerde insülin üretimi amaçlanmıştır.
  • Herbisite toleranslı bitkilerin elde edilmesinde  bugüne kadar en sık kullanılan yöntem total bir herbisit olan glyphosate herbisitinin bitkide EPSPS enzimini etkileyerek bitkinin amino asit sentezini engellemesine Agrobacterium tümefaciens’ten aktarılan EPSPS enziminin üretiminden sorumlu gen ile engel olmaktır (Padgette et al. 1995). Çünkü Agrobacterium tümefaciens’in ürettiği EPSPS enziminin glyphosate’e dayanıklı olduğu saptanmıştır. Bugün tarımı yapılan herbisite toleranslı bitkilerin çoğunluğu bu yöntemle elde edilmiştir. Herbisite toleranslı bitkilerin elde edilmesinde; hedef molekülün fazla üretilmesi ve etken maddenin detoksifikasyonu gibi yaklaşımlar da kullanılmaktadır (Khan et al. 2013). Bunun yanında, herbisite tolerans geninin yabani akrabalara kaçma riskini ortadan kaldırmak amacıyla Daniel ve ark. (1998) Petunya bitkisinden izole ettikleri EPSPS enzim proteininin sentezinden sorumlu geni tütün bitkisinin kloroplastlarına aktarmışlardır.
  • ABD’de Bacillus subtilis bakterisinden soğuk şok geni (cspB) aktarılarak elde edilen ve DroughtGard adıyla tescil ettirilen kurağa dayanıklı transgenik mısır çeşidinin tarımına 2013 yılında başlanmış ve 2014 yılında söz konusu transgenik bitkinin ekim alanı 275000 ha’a ulaşmıştır. Diğer taraftan, 2014 yılında Endonezya’da kurağa dayanıklı transgenik şeker kamışı çeşidi yetiştirilmeye başlanmıştır. 2014 yılında ABD’de Simplot şirketi, bir patates çeşidi ve yabani bir patates türü olan Solanum verrucosum’dan aktarılan genlerle daha az çürüyen, kesildiğinde kararmayan ve aynı zamanda yüksek sıcaklıkta pişirildiğinde daha az kanserojen bir madde olan akrilamid oluşturan bir patates çeşidini ‘’Innate Patates’’ adıyla tescil ettirmiş ve üretim izni almıştır. Amerikan Kanser Derneği (ACS) GDO’nun kanser yaptığına dair hiçbir kanıtın bulunmadığını söylemiştir. 2013 yılında “Gıda ve Kimyasal Toksikoloji Dergisi” Roundup GD mısırının kansere ve erken ölüme neden olduğunu söylediği makalesini, çok az, erken ölüme meyilli ve sıçanların spesifik suşunun kansere yatkın olduğunu, kısaca deneyin yapılış kurallarına uymadığı için geri çekti ve bu teori geçerliliğini yitirmiş oldu.
  • Adenozin deaminaz (ADA), pürin bazlarının yıkımıyla ilgili olan ve adenozinin amin grubunu kopararak inozine dönüşmesini sağlayan bir enzimdir. Temel etkinliği lenfosit çoğalması ve farklılaşmasıdır. ADA enziminde eksiklik, şiddetli T lenfisit işlev bozukluklarına ve dolayısıyla kombine immün yetmezliği (SCID) hastalığına sebep olur. SCID nadir rastlanan, kalıtsal ve son yirmi yıldır transgenik virüsler kullanılarak gen terapisi ile başarılı bir şekilde tedavi edilmektedir.
  • İnsan ADA geni içeren plazmiti taşıyan bakteriden klonlanmış gen, genetik olarak etkisiz hale getirilmiş virüse aktarılır. Virüs, kan hücrelerini enfekte ederek ADA genini hücrelere aktarır ve bu hücreler kültür ortamında çoğaltılır. Ve sonunda genetiği değiştirilmiş organizma olan hücreler ADA enzimini oluşturmak üzere hasta bireye aktarılır.

Yukarıda belirtilen transgenik ürünler öncelikle daha az ilaçlama gerektirdiğinden çiftçiler açısından girdi masraflarını azaltmaktadır. Çevre açısından ise daha az tarımsal kimyasal kullanımının olumlu etkisi yadsınamaz. Yine, ürünleri ilaçlarken ya da yabancı ot mücadelesi için tarla sürümleri sırasında kullanılan traktörlerin saldığı karbondioksit miktarının (sera gazı salımının) azalıyor olması çevre açısında yararlı faktörler arasındadır. Bunlara ek olarak, herbisitlere dayanıklı soya ya da mısır çeşitlerinin en az toprak işlemesi hatta hiç toprak sürümü yapılmadan önceki yılın sap kalıntıları üzerine ekimin mümkün olduğu bölgelerde toprak erozyonu da gözle görülebilir oranlarda azalmıştır. Yapılan bilimsel çalışmalar, GDO’lu mısırların klasik mısırlara göre önemli ölçüde daha az fumonisin (kansere neden olan madde) içerdiğini de göstermiştir.


DÜNYADA GDO

Dünyada başlıca soya üreticisi olan ülkelerde yetiştirilen soyanın %91-99’u transgeniktir. Mısırda ise bu oran %80-96 arasında değişmektedir. ABD ve Kanada gibi dünyadaki başlıca kanola üreticisi olan ülkelerde yetiştirilen kanolanın %93-95’i transgeniktir. Pamukta ise bu oran %86-95 arasında değişmektedir. GD bitki üretimi her geçen gün katlanarak artmaktadır.
ABD GDO’ların en önemli üreticilerinden biri konumundadır. Bu ülkede üretilen GDO’lar doğaya salınmadan önce Amerikan tarım Bakanlığı (USDA), Amerikan Gıda ve İlaç İdaresi (FDA) ve Çevre Koruma Ajansı (EPA) tarafından çok yönlü olarak incelenmekte ve yine bu ülkede insan gıdası ve/veya hayvan yemi olarak tüketilmektedir. Halen ABD satılmakta olan işlenmiş ürünlerin %70’i transgenik ürünler içermektedir. ABD’de GDO’ların doğal benzerlerinden çok belirgin bir farklılıkları olmadığı sürece etiketlenmesi zorunluluğu yoktur. Ancak kuruluşlar isterlerse gönüllü olarak GDO’ları ürün etiketlerinde bildirirler. Özellikle Avrupa Birliği ve diğer bazı ülke kamuoylarında ise GD ürünlerin insan sağlığı ve çevre üzerine olumsuz etkileri çok yoğun bir şekilde tartışma konusu olmaktadır. Avrupa Birliği üyeleri başta olmak üzere birçok ülke GDO’lu ürünlerden yapılmış veya bunları kısmen içeren (% 0.9) tüm gıda maddelerinin ürün etiketi üzerinde belirtilmesi zorunluluğunu getirmektedir.
Avrupa’da ise Avrupa Birliği ülkelerinin diğer ülkelere göre GDO’ya karşı sert tutumuna rağmen 2004 yılında AB üyesi İspanya ve AB aday üye Romanya’da 50.000 hektardan fazla alanda GD ürün üretimi yapılırken yine AB üyesi olan Almanya’da ise 50.000 hektardan az bir alanda ekim yapılmıştır. Avrupa Birliği ülkeleri GDO’ların alan denemeleri ve piyasaya sürülmesi konusunda Avrupa Birliği Komisyon kararına başvurmaktadır. Komisyon, 1998’den beri Bt-11 ve NK603 mısırın ithalini onaylarken bu yıl Mon810 mısır ithalini de onaylamıştır

Avrupa Birliği 
Uygulamalar, 2003’te yürürlüğe giren yasaya göre yürütülmektedir. Ülkelerde üretilen ya da ithal edilen GDO’lu ürünlerin tüm testleri ve risk değerlendirmeleri yapılmaktadır. %0.9 oranının üzerinde GDO içeren ürünlerin paketleri üzerine görünür şekilde GDO içerdiği yazılmak zorundadır. % 0.9 oranından daha az oranda GDO içeren ürünler için etiketleme kuralları uygulanmayacaktır. GDO’lu ürünlerle beslenen hayvanlardan elde edilen et, süt ya da yumurtalar için GDO etiketlemesi yapılmamaktadır. AB ülkelerinden Almanya, Fransa, Macaristan, Avusturya, Lüksemburg ve Yunanistan’da GDO’suz ürünler, “GDO içermemektedir” şeklinde etiketlenebilmektedir.

ABD, Kanada 
Etiketleme isteğe bağlıdır. Üretici kendi isteğine göre GDO kullandığını belirtebilir ya da belirtmeyebilir. Karşılaştırmalı etiketleme yani GDO’lu ürünler, eşdeğer normal ürünlerinden farklı özellikler gösteriyorsa etiketlenmesinin zorunlu hale getirilmesi öneri olarak sunulmuş ve tartışılmaktadır.  

Brezilya 
GDO içeren ürünlerde, GDO oranı %1’in üzerinde ise etiketlenmesi zorunludur.  

Arjantin 
GDO içeren ürünlerin etiketlenmesi isteğe bağlıdır.

TÜRKİYEDE GDO
Ülkemizdeki tarımsal üretim özellikle ikinci dünya savaşından sonra önemli ölçüde artmış olmakla beraber, verimlilik artışı oranı ekilebilir alanların artışı oranıyla karşılaştırıldığında bu artışın pek de sağlıklı olmadığı söylenebilir. 1960’lı yıllarda tarımsal üretimde artış sağlamak amacıyla meraların ve ormanların tahrip edilerek tarlaya dönüştürülmesi, kimyasal gübre ve ilaç kullanımının gittikçe artan düzeyde ve bilinçsizce kullanımı ve yeni tohum çeşitlerinin kullanılmaya başlamasıyla verim artışı sağlanmaya çalışılmıştır.
Tarım Bakanlığı tarafından hazırlanan Biyogüvenlik Kanunu genelde yetkiyi bilimsel olarak yetkin olmayan tek bir bürokratik mercide toplamayı,  biyoteknolojik uygulamaların gelişmesinden ziyade engellenmesini amaçlamakta, ancak biyogüvenlik sisteminin bilimsel esaslara göre oluşturulması gereklerini yerine getirecek hususları kapsamamaktadır. Kanun bu haliyle, Türkiye’de biyoteknolojiyle ilgili her türlü araştırma ve geliştirme faaliyetini, Türkiye için fevkalade önemli bu teknolojij alanının gelişmesini kesinlikle önleyecek şekilde sınırlandırılmış oluyor. Genelde GDO içeren ürünlerin yetiştirilmesini yasaklamayı hedefleyen bu yaklaşımın, Türkiye’deki çiftçileri cezalandırma yanında, gıda ve yem sanayi üzerine getireceği ekonomik sıkıntıların da Kanun hazırlanırken göz önünde tutulmadığı gibi aslında yetkiyi Kurul Başkanına vererek her türlü dış müdahaleye de olanak sağladığı anlaşılmaktadır.

GDO AVRUPADA YASAK MI
AB ülkelerinde 1990 yılında oluşturulan 2 direktifin ardından 2004 yılında bir kısım yasal düzenleme daha yapılmış ve Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi oluşturulmuştur. Tamamen bilim insanlarından oluşan bu kuruluş, GDO’lu ürünlerin bilimsel esaslara dayalı risk değerlendirmesini yapmakla da görevlendirilmiştir. AB’de 1990 yılından bu yana 40’a yakın GDO’lu ürüne, üretim ve/veya yem ve gıda amaçlı tüketim izni verilmiştir (EFSA). AB ülkeleri her yıl ABD ve Arjantin gibi ülkelerden 30-40 milyon ton mertebesinde transgenik soya ve mısır ürünleri ithal edip tüketmektedirler. Bunları ithal edip tüketen AB ülkeleri arasında Fransa, Almanya ve Avusturya gibi GD mısır ekimine izin vermeyen ülkeler de vardır. Son olarak, Alman BASF firması tarafından geliştirilen Amflora patates çeşidinin ekimine de izin verilmiştir. Bununla birlikte ispanya, romanya çek cumhuriyeti ve birkaç ülkede daha GD bitki üretimi yapılmaktadır.
 
CRİSPR - TALENS - ZNF
GDO’NUN GELECEĞİ
GDO teknolojisini kimse durdurabileceğe benzemiyor. ZNF, TALENS ve CRİSPR teknolojisiyle sadece bitkilerin değil insanlarında genomları düzenlenmeye başlanacak, başlandı bile. 1978’de etik, politik, tıbbı endişelerin gölgesinde tüp bebek, 1997’da yine aynı endişelerin gölgesinde ilk üç ebeveynli bebek, ve yine aynı endişelerin gölgesinde 2018 yılında Lulu ve Nana isimli genetiği değiştirilmiş, HIV virüsüne dirençli ikizler dünyaya geldi.
Çinli bilim insanı Gao ve arkadaşları küllemeye dayanıklı bir buğday hattı geliştirmiştir. Elde edilen bu hat küllemeye karşı savunma mekanizmasını bastıran proteinlerin sentezinden sorumlu genleri içermemektedir. Araştırıcılar söz konusu genleri hekzaploid buğday genomundan Talens ve Crispr tekniği ile uzaklaştırmışlardır. ABD’de CRİSPR/Cas9 teknolojiyse üretilmiş bitkiler GD bitki sayılmamaktadır. Ve yine ABD’de bu teknolojiyle üretilmiş 5 bitkinin üretimine izin veriliyor. Kanada’da ise 12 ürün onay aşamasında. Kısaca bu iş daha uzar gider.


KAYNAKÇA:
  • U. Ü. ZİRAAT FAKÜLTESİ DERGİSİ, 2008, Cilt 22, Sayı 2, 1-6 (Journal of Agricultural Faculty of Uludag University) Genetiği Değiştirilmiş Organizmaların (GDO) Tarım ve İnsan Sağlığı Üzerine Etkileri
  • Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü Dergisi, 2016, 25 (Özel sayı-1):243-248 Araştırma Makalesi (Research Article) Ziraat Fakültesi Öğrencilerinin GDO’lara Bakış Açısı: Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Örneği
  • Evrim Ağacı Dr. Mahınur Akkaya
  • BETAM Türkiye’de GDO’lar ve Toplumsal MuhalefetBarış Gençer Baykan
  • TARNSGENIC CEREALS M. Murat KARAO⁄LU*, H. Gürbüz KOTANCILAR Atatürk Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, G›da Mühendisli¤i Bölümü GIDA (2007) 32 (1) : 51-59
  • BİTKİ ISLAHI VE ÇEŞİT GELİŞTİRME Doç Dr Yalçın KAYA Bitki Islahçıları Alt Birliği (BISAB)
  • Mutasyon ve Radyasyonun bitki ıslahında kullanılması Bilim ve Teknik Ağustos 1991
  • Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) Nedir? Sorular ve Yanıtlar-1 Prof. Dr. Selim Çetiner Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Tuzla, İstanbul
  • Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) Nedir? Sorular ve Yanıtlar-2 Prof. Dr. Selim Çetiner Sabancı Üniversitesi Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi Tuzla, İstanbul
  • Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi The Journal of International Social Research Cilt: 9 Sayı: 45 Volume: 9 Issue: 45 Ağustos 2016 August 2016: 1307-9581 ISLAMIC PERSPECTIVES ON GENETICALLY MODIFIED PRODUCTS
  • Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü Dergisi, 2016, 25 (Özel sayı-2):346-356 Derleme (Review) Transgenik Bitkilerin Dünü, Bugünü ve Geleceği
  • MOLEKÜLER GENETİK YÖNTEMLERİN BİTKİ ISLAHI VE TOHUMLUK ÜRETİMİNDE KULLANIMI Yrd. Doç. Dr. Necmi Beşer Trakya Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi Genetik ve Biyomüh Bölümü – Edirne TÜRKTOB Dergisi 2017 Sayı: 24 Sayfa: 43-47
  • BAHÇE BİTKİLERİNDE MUTASYON ISLAHI – II (6.hafta)
  • Üniversite Öğrencilerinin Transgenik Ürünler (GDO) Konusundaki Bilgi ve Görüşlerinin Belirlenmesİ
  • Programlanabilir Nükleazlarla Genom Mühendisliği ders notu
  • T.C. GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANLIĞI Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü GDO’LU GIDA VE YEM TİCARETİNDE YAŞANAN SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ AB UZMANLIK TEZİ Osman Mahmut ERYURT
  • BİTKİ BİYOTEKNOLOJİSİNDE TARİHSEL GELİŞMELER TÜRKTOB Dergisi 2017 Sayı: 24 Sayfa: 4-11 Prof. Dr. Nermin Gözükırmızı1, Elif Karlık2 (1) İstanbul Üniversitesi, Fen Fakültesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü - İstanbul (2) İstanbul Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoteknoloji Bölümü – İstanbul
  • 2011 Yılında Üretilen Transgenik Ürünlerin (GDO) Global Durumunun Özeti Clive James ISAAA Kurucusu ve Yöneticisi Bu yazı 1 milyar fakir ve aç insana ve onların yaşam mücadelesine adanmıştır
  • Haliç Üniversitesi Fen Bilimleri Dergisi 2019, 2/1: 113-133 DOI: Genom Düzenleme Teknolojileri ve Bitkilerdeki Uygulamaları 1Haliç Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi / Moleküler Biyoloji ve Genetik, İstanbul, Türkiye  Geliş Tarihi: 06.02.2019 Kabul Tarihi: 08.03.2019
  • Tarihsel süreçte genetiği değiştirilmiş ürünler Selim Çetiner Yemek ve Kültür
  • Türkiye, GDO ile Ekonomik ve Sosyal Açıdan Nasıl Getiri Sağlar? Selin Arslanhan Araştırmacı TEPAV Politika Notu Şubat 2010
  • Erciyes Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi 23 (1-2) 13 - 23 (2007) ISSN 1012-2354
  • Geçmişten Günümüze Bitki Islahı S.Ahmet Bağcı 11 Mayıs Bitki Islahçıları Günü
  • Hibrit ve Melezleme Bilim ve Teknik ocak 2008
  • GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ORGANİZMALARA İLİŞKİN TARTIŞMALARIN TÜRK BASININDA ÇERÇEVELENMESİ Seyhan Aksoy*

https://www.google.com/search?q=gmos&client=ms-android-xiaomi-rev1&prmd=niv&sxsrf=ALeKk03ipRVGa1q4OnwJqQ9_pOvTk6LeOA:1587545057682&source=lnms&tbm=isch&sa=X&ved=2ahUKEwj7oOmZ0vvoAhWgQUEAHV0hDoIQ_AUoAnoECBAQAg&biw=393&bih=766#imgrc=f4n2AWxV8ngWpM
https://ag.purdue.edu/GMOs/Pages/WhatareGMOs.aspx
https://agsci.psu.edu/magazine/articles/2015/spring-summer/the-science-of-gmos
https://www.healthline.com/health/gmos-pros-and-cons#labeling
https://www.fda.gov/food/agricultural-biotechnology/science-and-history-gmos-and-other-food-modification-processes
https://www.usda.gov/topics/biotechnology/how-federal-government-regulates-biotech-plants
https://www.google.com/amp/s/evrimagaci.org/gdonun-insan-sagligina-zararlariyla-ilgili-soner-yalcina-ait-argumanlarin-hatalari-4658/amp
https://ozgurdenizli.com/crispr-gen-duzenleme-teknolojisi-gdo-genetigi-degistirilmis-organizma-mu/
https://www.google.com/amp/s/m.sabah.com.tr/saglik/2016/03/30/cikolata-hayvanlar-icin-zehirden-farksiz/amp
https://www.expatincroatia.com/gmo-in-croatia/amp/
https://www.cancer.org/healthy/eat-healthy-get-active/acs-guidelines-nutrition-physical-activity-cancer-prevention/common-questions.html
https://www.medicalnewstoday.com/articles/324576#cons


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

ROPS: Traktör kazası sebebiyle meydana gelen ölümlerin yarıdan fazlası devrilme yüzünden.

-Pestisit çeşitleri ve insektisitlerin etki ettiği sistemler ve mekanizmalar-